İsrail, Türkiye'ye de saldırır mı? Katar'daki operasyonla verilmek istenen mesaj


MİLLİYET.COM.TR / ÖZEL - Katar'ın başkenti Doha’da patlamalar meydana geldi ve İsrail ordusu, Hamas’ın üst düzey isimlerini hedef alan bir hava saldırısı düzenlediğini açıkladı. İsrail basını, saldırının ABD Başkanı Donald Trump’ın onayıyla gerçekleştiğini öne sürerken, İsrail Başbakanlık Ofisi bunun 'Tamamen bağımsız bir İsrail operasyonu' olduğunu savundu. Saldırının, Trump’ın sunduğu yeni esir takası taslağının Hamas heyeti tarafından görüşüldüğü sırada gerçekleştiği bildirildi.
'TÜM ORTA DOĞU'YA MESAJ'
Netanyahu, saldırı talimatını kendisinin verdiğini ve Savunma Bakanı Katz’ın da bu kararı desteklediğini belirterek, Hamas liderlerini ortadan kaldırmanın 'haklı bir operasyon' olduğunu savundu. İsrail ordu radyosu, Katar'ın başkenti Doha’da Hamas müzakere heyetine düzenlenen saldırıya dair yeni detaylar paylaştı. Haberde, saldırı planı üzerinde aylarca çalışıldığı, Tel Aviv yönetiminin Hamas’ın müzakerelerde 'katı tutumu' gerekçesiyle hazırlıkları hızlandırdığı belirtildi. İsrail jetlerinin hedefe yoğun bombardıman düzenlediği öne sürülürken, Meclis Başkanı Amir Ohana saldırıyı 'tüm Orta Doğu’ya mesaj' olarak niteledi. Hamas, saldırıda Hamas'ın Gazze Lideri Halil el-Hayya’nın oğlu da dahil olmak üzere 5 üyesinin hayatını kaybettiğini açıkladı.
TÜRKİYE'DEN KATAR'A DESTEK
Türkiye, İsrail’in Doha’da Hamas müzakere heyetine düzenlediği saldırıyı 'barışı değil savaşı sürdürmeyi amaçlayan' bir adım olarak nitelendirerek sert şekilde lanetledi. Dışişleri Bakanlığı, Katar’ın yanında olduklarını vurgularken uluslararası topluma İsrail’in saldırganlığını durdurma çağrısı yaptı.
İSRAİL'İN SALDIRI GERÇEKLEŞTİRDİĞİ ÜLKELER
İsrail ordusu, 7 Ekim 2023’ten bu yana işgal altındaki Filistin, Lübnan, Suriye, Yemen, İran, Tunus ve son olarak Katar’a yönelik saldırılar düzenledi. Bölgeye yayılan saldırılar, İsrail’in çatışmayı komşu sınırların ötesine taşıdığını ortaya koydu. Uzmanlar, bu durumun Orta Doğu’da gerilimi daha da tırmandırdığına dikkat çekiyor.
Peki İsrail, Katar’daki operasyonuyla bölgedeki diğer ülkeler için bir mesaj mı verdi? Doha’daki olay, İsrail-Filistin çatışmasının yeni bir bölgesel savaşa evrilmesinin habercisi olabilir mi? Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan ve Çanakkale Onsekiz Mart Üni. Öğr. Üy. Dr. Ufuk Necat Taşçı son gelişmeleri Milliyet.com.tr'ye değerlendirdi.
DOHA'DAKİ SALDIRI İKİ AŞAMALI OKUNMALI
İsrail'in dün bölgede üç aktörü (Tunus, Gazze ve Katar) hedef aldığını hatırlatan Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan, 'BM’nin 2. maddesi kuvvet kullanımını yasaklarken, İsrail’in bu madde dışında hareket ettiği açıktır. Aslında bu saldırılar, uluslararası hukuk yokmuşçasına devam ettirilmektedir. Bu kapsamda İsrail’in dünkü saldırısı iki aşamalı okunmalıdır. İlk aşama, Körfez ülkelerinin ve İbrahim Anlaşması’nı imzalamayan ülkelerin tehdit altında, ya da daha doğru ifadeyle İsrail’in saldırısıyla karşılaşabileceği gerçeğini gösteren alt metinler barındırıyordu. İkinci konu ise Hamas odağında okunmalıdır. Hamas’a arabuluculuk yapan ya da ateşkes konusunda yardımcı olan bir aktörün güvende olmayacağı mesajı verilmiştir. Arabuluculuk ve misafir aktörün korunması ve güvenlik konuları an itibari ile CENTCOM karargahı olan, ABD askeri ile dolu bir ülkede devre dısı kaldı, tıpkı BM 2. sartındaki egemen yapıların uluslararası hukuk kapsamıdan hareket etmesı gerektiğini belirten durum gibi. her kavramın ve uluslararası kurumun altı Netenyahu ve Savas kabinesinin saldırıları. ile erozyana ugruyor. Bu noktada, İsrail ile İbrahim Anlaşmaları’nın devam etmemesini isteyen aktörlere de mesaj verildi denebilir. Dolayısıyla, İsrail’in bir sonraki hedefinin Suudi Arabistan olmayacağı ya da başka bir Körfez ülkesi olmayacağının garantisi artık yoktur. Çünkü o coğrafi eşik aşılmış, Körfez de İsrail’in saldırı alanı içine girmiştir.' dedi.
İSRAİL UMURSAMIYOR
İsrail'in bu operasyon ile daha doğrusu hukuksuz saldırıdan önce de sonrasında da sadece bölgeye değil bütün dünyaya mesaj verdiğini söyleyen Dr. Ufuk Necat Taşçı, 'Uluslararası ilişkilerde bugüne kadar bölgemizdeki ülkelere batılılarca müdahalenin retorik zeminini oluşturan ‘rogue state’ yani ‘haydut devlet’ kavramını fazlasıyla ve gerçekten karşılayan Tel Aviv’in dokunulmazlık manifestosu gibi bu saldırılar. ABD’de Biden döneminden beri tevarüs eden İsrail’i dengeleme çalışmalarının, Trump’ın seçim öncesinden beri verdiği bütün mesajlara ve İran-İsrail savaşındaki sert açıklamalara rağmen İsrail tarafından umursanmadığını görüyoruz. Bugün hegemonyasını kaybetmemek ve Çin’i dengelemek adına canhıraş şekilde siyasi, ticari ve askeri yarışa giren ABD’nin, Abraham Anlaşmaları aracılığıyla Orta Doğu’yu siyaseten dizayn etme çabası yine hamiliğini yaptığı İsrail tarafından sabote ediliyor. Yani İsrail’de Netanyahu ve temsil ettiği ekol, sadece bölge değil, küresel rekabet anlamında da ‘patron benim’, ‘senin hegemonyan değil benim dediklerim önemli’ mesajını ABD’ye dahi veriyor.' dedi.
'SAVAŞ CEPHEDE DEĞİL, DİPLOMASİ VE İTTİFAKLAR ÜZERİNDEN GENİŞLEME EĞİLİMİNE GİREBİLİR'
Yaşananların yeni bir eşiğin aşılmasına neden olduğunu söyleyen Doç. Dr. Özcan, 'O da savaşın diplomasi masasına taşınmasıdır. Çatışmayı sahadan diplomasi masasına taşımış olan İsrail, ABD’nin hatta Trump’ın ateşkes görüşmeleri için yaptığı çağrı üzerine aslında sistemin ne kadar kırılgan ve güvenilmez olduğuna dair en dramatik eşiği temsil etmektedir. Bu, doğrudan bir bölgesel savaşın başlangıcı anlamına gelmeyebilir; ancak diplomatik alanın güvenli olmaktan çıktığı görülmüştür. Artık Filistin konusunda, Gazze’de ateşkes sürecinden ve nasıl bir barıştan bahsedileceği sorgulanmaktadır. Nitekim bu durum, Arap dünyasında İsrail’e karşı ortak hareket güdüsünü tetikleyebilir. Bu da bölgesel bir bloklaşmanın zeminini oluşturur. Yani savaş, doğrudan cephede değil, diplomasi ve ittifaklar üzerinden genişleme eğilimine girebilir. Bu durum aynı zamanda Türkiye’nin bugüne kadar yaptığı garantörlük ve arabuluculuk çağrılarının önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Çünkü Gazze başta olmak üzere Filistin topraklarında yeniden yapılanmanın, İsrail’in “vaat edilmiş topraklar” üzerinden yayılımını meşrulaştırma girişiminin sonlandırılması gereklidir. Burada hemen hatırlatalım: 2009 Davos’ta Sayın Cumhurbaşkanı, o dönemde yine Filistin topraklarına saldırıdan dolayı Şimon Peres'i eleştirmişti. Davos toplantısından bu yana aynı saldırganlıkla ilerleyen İsrail, bu dönemde de var olan tüm vicdani normları yok etme adına adımlar atmaktadır. O gün plajda çocuklar hedef alınırken, bugün de açlıkla karşı karşıya bırakıldıkları Gazze ablukası altında gıda yardımı almak için girdikleri kuyruklarda hedef alınıyorlar.' açıklamasını yaptı.
İSRAİL'İN BÖLGEDE KENDİSİNE EN BÜYÜK TEHDİT OLARAK GÖRDÜĞÜ ÜLKE: TÜRKİYE
Bölgesel savaş riskinin Gazze’deki soykırımın ilk gününden beri mevcut olduğu ifade eden Dr. Taşçı, ancak bu kadar somutlaşan bir aşamaya geçilmediğini belirtti. Dr. Taşçı, 'Günlerdir İsrail medyası ve sosyal medyada Netanyahu’ya yakın figürler Katar’ı işaret ediyordu zaten. Aynı hesaplar bugün haddini ve hududunu aşarak Türkiye’yi işaret ediyor. Katar’daki saldırıdan kısa süre önce Türk istihbaratının Katar ile istihbarat paylaşımı yaparak uyardığı iddiaları da mevcut. Bu bilgi doğru veya yanlıştır bilemeyiz ancak İsrail’in bölgede kendisine en büyük ‘tehdit’ olarak addettiği ülkenin Türkiye olduğunu görmemek mümkün değil. 24 saat içerisinde Suriye, Yemen, Tunus, Katar ve Lübnan’ı bombalayan bir İsrail başıbozukluğundan bahsediyoruz. Ve dikkat ederseniz Netanyahu’nun yolsuzluk yargılamaları, mahkeme süreçleri kritik eşiklere geçtiğinde ne hikmetse yeni bir İsrail saldırısını konuşuyor buluyoruz kendimizi.' ifadelerini kullandı.
İSRAİL-TÜRKİYE ARASINDA SAVAŞ ÇIKABİLİR ANCAK...
Dr. Taşçı sözlerini şöyle sürdürdü; İsrail’in, özellikle İran’ın nükleer tesislerinin yok edilmesi, Şii hilalinin kırılması, Hizbullah ve Devrim Muhafızları üst kadrolarının hedef alınması sonrasında bölgede kaos yaymak adına bütün gerekçeleri elinden alındı. Teolojik sapkınlıklar ve Netanyahu’nın hezeyanları için İsrail’in ne kadar çılgınlaşabileceğini gördük. Dolayısıyla bu tabloda daha büyük savaşlar ve kaoslar sürpriz olmaz. Daha önce sizinle yaptığımız bir röportajda da belirttiğim gibi, İsrail-Türkiye arasında bir savaş çıkabilir, ancak başlatan taraf Türkiye olmayacak. Bunun nedeni ise Ankara’nın meşru zemini kazanarak yola devam etmesinin öneminde saklı.
'TUNUS'TAKİ SALDIRI DAHA DİKKATLE OKUNMALIDIR'
'İsrail'den başka bir ülkeye saldırı olur mu?' sorusuna yanıt veren Doç. Dr. Özcan ise, 'Sıradaki ülkeyi tahmin etmek zor; ancak an itibarıyla bölgede her aktörün dolaylı ya da doğrudan, yani İsrail’in gücü nispetinde tehdit altında olduğunu ifade edebiliriz. Artık ABD ile yakın ilişkileri olan Körfez ülkelerinin hedef alınması, ABD’nin de bölgede etkinin ne durumda olduğunu göstermektedir. Dediğim gibi CENTCOM karargâhı, yüzlerce asker ve ABD ile iyi ilişkiler kuran, hatta Trump’a Boeing 747 hediye eden Katar’dan bahsediyoruz. İsrail’den gelen bu saldırı şu bağlamlarda okunmalıdır: Birincisi, küresel sistemde kamuoyunun İsrail karşısında oluşan tepkileridir. Sumud Filosu örneği bunun bir parçasıdır; bu nedenle Tunus’taki saldırı daha dikkatle okunmalıdır. İkincisi, Filistin’i tanıyacak ya da tanımayı beyan eden ülkelerin sayısının artmasıdır. BM Genel Kurulu’nda da yakında bu beyanların sağlanması, İsrail’in Batı desteğini azaltacaktır.' dedi.
ARAP VE KÖFEZ ÜLKELERİYLE İLİŞKİLER ETKİLENEBİLİR
'Olay, Katar-İsrail diplomatik ilişkilerinde kalıcı bir kırılmaya yol açar mı?' sorusunu da yanıtlayan Dr. Taşçı, 'Elbette çünkü Katar daha önceki İsrail-İran savaşında da füzelerin hedefi olmuş ancak buna rağmen arabuluculuk ve Gazze’deki barış görüşmeleri için çaba sarf etmeye devam etmişti. Sadece Katar-İsrail değil, daha geniş yelpazede Arap ve Körfez ülkeleriyle de ilişkileri etkileyebilir son durum. Çünkü İsrail’in son saldırıları yapılırken hangi güzergah kullanıldı henüz net değil ama İsrail’in bu saldırılarında hem hava sahası kullanılan hem de Katar ile ilişkilerinin kötüleşmemesi adına İsrail’e tepki göstermek durumunda kalan ülkeler olacak. İsrail’in küresel anlamda başarılan ancak bölgesel düzeyde, özellikle Körfez ülkelerinin liderleri nezdinde başarılamayan izolasyonu da böylelikle tamamlanabilir.' dedi.
İSRAİL'İN DURDURULABİLMESİNİN TEK YOLU
Abraham Anlaşmaları'nın artık eskisi kadar mümkün olmayacağını da belirtenDr. Taşçı, 'En azından İsrail’deki güncel siyasi profil var olduğu sürece Abraham Anlaşmaları’na artık Arap ve Körfez ülkeleri eskisi kadar sahip çıkmayacaktır. Zayıf bir ihtimal de olsa, Katar’a yapılan son saldırının bölge ülkelerine verdiği mesaj, daha evvel Türkiye’nin ileri sürdüğü ‘Kudüs Paktı’ sürecini mümkün kılabilir. İsrail’in durdurulabilmesinin tek yolu da zaten bu; yaptırımlar, bölgesel izolasyon ve ortak bir duruş ile yüzleşmek. Yani Ankara’nın planı şayet gerçekleşirse, hem ortak bir duruş ile İsrail’in dengelenmesi birçok saha üzerinden mümkün olabilir. Hem de Abraham Anlaşmaları yerine, Ankara öncülüğünde İbrahim Anlaşmaları konuşulmaya başlanılabilir bunun yerine. Bölgeyi, Gazze’yi, dünyayı İsrail’in başıbozukluk ve saldırganlıklarından koruyacak olan yegane yol da budur. Aksi taktirde herkesin sırasını beklediği ve tek tek hedef alındığı bir senaryo kaçınılmaz olur.' şeklinde konuştu.